Rasyonaliteden Duygusallığa Terfi
- Doruk Aktaş
- 2 Şub 2018
- 3 dakikada okunur
Klasik iktisat teorisi insanların rasyonel olduğu, ekonomik aktörlerin kendi çıkarlarını korumasının görünmez bir el gibi ekonomiyi dengede tutacağı varsayımına dayanır. Her bir ekonomik aktör kendi çıkarını maksimize etmeye çalışacak, bu da arz ve talebi belli bir denge seviyesine getirecektir. Bu teoriye göre devletin ekonomiye müdahale etmesine gerek yoktur. Daha sonraları yaşanan krizler devletin ekonomiye müdahalesini gerektirmişse de, insanların ekonomik açıdan rasyonel olduğu yaklaşımı, günümüze kadar gelmiştir.
EKONOMİDE PSİKOLOJİ ETKİSİ
Davranışsal finans insanların, ekonomik kararlarını verirken psikolojik, genetik ve sosyolojik etmenlerin etkisi altında kaldığını tezi üzerine çalışıyor. Son 20-30 yıldır yapılan çalışmalar, insanların varsayıldığı gibi rasyonel davranmadığını, çıkarına olacak durumlarda bile aksine davranışlar gösterdiğini ortaya koyuyor. Daha maliyetli olsa bile, tanıdığı yere alışverişe gidiyor, markalara daha yüksek ödeme yapıyor, moda için daha fazla ödüyor. İnsanlar hem birey olarak kabul görmek, hem adil bir ortamda bulunmak, hem de güvenmek istiyor. ‘Davranışsal Finans’ alanında yapılan çalışmalar insanların, bulunduğu ortamdan, geçmiş tecrübelerinden, etrafındakilerin davranışlarından, genetik algılamalardan, hatta hava durumundan bile etkilendiğini ortaya koymaktadır.
ATALET, OTOMATİK KATILIMA YARADI
2017’de Nobel ödülü alan Richard Thaler özellikle tasarruf ve bireysel emeklilik alanında, Davranışsal Finans bulgularından faydalanılması gerektiğini ifade ediyor. Ekonomik politikaların belirlenmesinde bu etkenlerin göz önüne alınması gerektiğini savunuyor. Çalışanları otomatik olarak bireysel emeklilik sistemine dahil etme uygulaması, aslında Davranışsal Finans bulgularından biri üstüne kurulmuş: Atalet, yani hareketsizlik eğilimi nedeniyle, insanlar yapmak istediklerini gerçekleştiremiyor. Örneğin, zayıflamak için spor salonuna üye oluyor ama devam etmiyor, organ bağışı yapmak istiyor ama gerekli prosedürü yerine getirmiyor veya tasarruf etmek istiyor ama bir türlü bunu gerçekleştiremiyor. Thaler, bireysel emeklilik alanında insanların opsiyonel olarak sisteme dahil edilmesi yerine, herkesin toplu olarak dahil edildiği, ancak isteyenlerin ayrılabildiği programlar öneriyor. İnsanların atalet eğilimi, sisteme girenlerin bir kısmının sistem içinde kalmasına neden olacaktır. Bizdeki otomatik katılım tam da bu yaklaşım üzerine kurgulanmış. Çalışanlar sisteme zorunlu olarak dahil ediliyor, isteyen sistemden ayrılabiliyor. Yani sisteme girerken bir şey yapmak gerekmiyor. Ancak sistemden ayrılmak için veya hakları kullanmak için eylemde bulunulmalı.
ÖDÜL VE MOTİVASYON
Ödül ve motivasyon ekonominin temellerinden biridir. Motivasyon o kadar güçlüdür ki, küçücük bir ayarlama etkili sonuçlar doğurabilmektedir. Burada motivasyon unsurunun açık ve net olması önemlidir. Ülkemizde bireysel emeklilik sistemi 2003’ten beri uygulanıyor. Başlangıçta motivasyon unsuru olarak çalışanlar, bireysel emeklilik sistemine ödedikleri katkı payının bir kısmını gelir vergisinden indirebiliyorlardı. Ancak çalışan işyerine katkı payını ödediğine dair belge sunuyor, bu belgeye istinaden işveren de hak edilen vergi indirimini çalışana iade ediyordu. Teşvik, bilinir ve net değildi, uğraşmak gerekiyordu. 2013’te sisteme katılan herkese %25 devlet katkısı uygulaması başladıktan 4 yıl sonra, sisteme katılanlar iki katına ulaştı. Neden? Motivasyon unsuru çok net. Sisteme katkı payı öde, devlet de %25’ini nakit olarak hesabına ödesin. Otomatik katılım sistemi de içinde ödül barındırıyor. Hatta bir değil üç ödülü var. Katılımcının katkı paylarının karşılığında %25 devlet katkısı, 1000 lira başlangıç devlet katkısı ve emekli olurken birikimler en az 10 yıllık ‘yıllık gelir sigortasına’ aktarılırsa %5 daha. Ama, aması bireysel emeklilik sisteminde vaad edildiği gibi %25 devlet katkısı nakit değil. Enflasyona endeksli bir sistemde kayıt olarak tutulacak. Ne oldu? Sorular arttı. Motivasyon unsuru flulaştı. Netliği bozuldu. Belirsizleşti.
BELİRSİZLİK KORKUTUYOR
Acaba otomatik katılım ile sisteme dahil ettiklerimiz bireysel emeklilik nedir, sermaye piyasası nedir, para piyasası nedir, bireysel emeklilik fonu nedir, biliyor mu, farkında mı? Yine aynı davranışsal finans bulguları diyor ki, insanlar anlayamayacakları veya çözemeyecekleri bir durumla, belirsizlikle karşı karşıya kaldıklarında bu durumu daha önceki deneyimlerle karşılaştırıyorlar. Hayal kırıklığına uğrama korkusu nedeniyle riskli gördükleri alana girmiyorlar. Korku duygusu, insanları frenliyor ve düşük olasılıklı kötü olayların gerçekleşme potansiyelinin daha fazla tahmin edilmesine neden oluyor. Ne oluyor? İnsanlar bu durumdan kurtulmak için kaçıyor.
Korkuları anlayabiliyor muyuz?
Otomatik katılım atalet üzerine kurgulanmış. Haklarını kullanmak için çalışanı harekete, eylemde bulunmaya zorluyor. Çalışan cayma hakkını kullanırken bildirimde bulunacak, İşten ayrılınca bildirimde bulunacak, ara verme hakkını kullanırken bildirimde bulunacak. Hiç sormadan ücretinden kesinti yaptığımız çalışana biraz fazla mı yükleniyoruz acaba? Bildirimleri ondan bekliyoruz, ama fonların getirileri konusunda garanti vermiyoruz, kesintiler konusunda hesap vermiyoruz. Ne oldu? Belirsizlikler fazlalaştı.
Geçtiğimiz yıl sisteme dahil edilen ancak sistemde kalmayan 5 milyon insan neden ayrıldı? Sadece gelirin az olduğu, gelecek için birikim yapamadığı tek neden mi? Acaba katılımcılara sunulan ödül mekanizmasını yeniden düzenlemek, çalışanları yüklenen sorumlulukları biraz azaltmak sisteme dahil edilenleri kalıcı kılar mı?




Yorumlar